hayalEt

kadın şehrin sokaklarında başıboş bir rüzgar gibi sürükleniyordu. onu durduracak bir duvar arar gibiydi. nerede bitiyordu bu şehir ve nerede başlıyordu yalnızlık. bu, kadının artık yeryüzünde olmayacağı zamanlarda da bilinmeyecekti.
kış geliyordu ve soğuk her köşenin kenarından kurşun gibi vuruyordu kadının yüzüne. kadın aldırmıyordu. ne soğuğa ne de yüreğinde taşıdığı uçuruma. sadece yürümek istiyordu. yürüdükçe karanlık dehlizlerinden çıkabileceğini hayal ediyordu. ama bilmiyordu o dehlizlerinin uçsuz bucaksızlığını. bilmiyordu yüreğindeki uçurumda asırlardır düştüğünü. hiç bir zaman bir çıkış olmadığını. 
sonra aniden adam çıkıyordu karşısına. duvarını bulmuş rüzgar gibi kalıyordu karşısında. kafasında hazırlamış olduğu tüm sözcükler uçuyor, aptal bir yeniyetme gibi bir şeyler geveliyordu. ve adam yeniden yoluna devam ediyor, ardına bakmadan kendi gerçekliğine dönüyordu. rüzgarsa orada kala kalıyor. yüreğinin adamın ayak izlerinde sürülüşünde bakışları uzuyordu. gölgeleri uzuyordu var olmayı seçmemiş fısıltıların. 
karşılaşmanın etkisiyle günlerce sarhoş geziyordu kadın. günlerce kim olduğunu unutuyor, yüreğinin bıraktığı boşlukta debeleniyordu.
kadın var olmayan bir diyarın zincirlerini ağır ağır sürüklüyordu. beli bükülmüş, sırtı kambur bir hayaletin peşin sıra tükeniyordu.
ve biliyordu kadın,
asla varamayacağı bir diyarın kapısında kötü bir dilenciydi yüreği. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

senden içe

sustun