Kayıtlar

Eylül, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

meleğim

Resim
dört gün oldu seni göndereli sonsuzluğa. eve giresim yok. öyle bir boşluk bıraktın ki o minik dairede, yutuyor beni ayak bastığımda. sesleri açıyorum bangır bangır, doldurmuyor yüreğimi. sensizliği daha çok hissettirecek yarınki kara günler. kızgınsan bana birtanem, hakkın var; ama dindi mi acıların? sustu mu yüreğimi dağlayan çığlıkların? yavaş yavaş iflas eden vücudun rahata erdi mi? o zaman hazırım yüklenmeye insanlığın tüm suclarını. yeter ki, sen şimdi rahat uyu meleğim. 

yorgun

yorgun bir yenidoğandı zaman mavisine bıraktığında gemisi yitik bir miçoyu birdirbir oynayacaktır yeni yetme ölüler ve bahar havası çarpacaktır mezarını bir gelin tazeliğinde geceyi hadi sar kübalı tombul bir kadın memelerinde geçmişi yanıp düş olsun varmadan karşı kıyıya parçalansın gökyüzünde cehennemin varmadan meleklerine son vahiy dalgalandıkça taş üstünde taş bırakmadığın yüreğin ve koyu gri bir gökkuşağı dağladıkça mezarımı bu sevda lucifer'e yazılmış yalın bir balıkçıl zarifliğinde elbet bulacak lanetin siyah yelkenin sabahında yorgundu kainat, yorgun olacak aşk

bilinen bilinmeyen

resmi gazeteye ilan verdim alenen kayıbım yüzlerce yüz  yolumu sorsam da bilinmeyene eş değer kalıyorum yeni doğanlarda kadim bir ölüyüm dumanına sis perdesi örmüş bir böcek hiçlik olma gayretiyle yolunu yitirmiş bir hayalet başa döndükçe sonunu hazırlayan bir derviş yol alamayan bir seyyah ve ruhunu satmış bir melek harcar imkansızlığını sana olan sevdamın belki de hiç var olmadık senin sevdan kadar yalan serseri gönlüm def ettikçe seni beni kadim cehennemlere bilmeyelim

arpa

veli olmak isterken buldum kendimi deli arpa suyundan olacak gönlüm serseri aşkından mütevellit bilmek en büyük günahım    cehennemse vaadin geçmişe yazık hadi git bana yeni ay çıkmadan bilmesinler cennetini bilmeyeyim seni

doğurdun

doğurmak istemeyişinde sancın oldum seher vaktinde bedensiz oysa var olmamalıydım bu diyara film başlamadan karanlıkta karabatasıca yüreğinde açmadan elem çiçekleri dalgaların peşi sıra, sırra kadem basmalıydı gelişim basmadan aşk, desenlisinden gitmeliydim her sene doğuma daha bir yakın elemini salmalıydım ellerine dile gelmeliydi yeni doğan mahşerine sevdalı acısız kadın sen bana ne oldun?

ötesi

bilinmeyenin kapısını önce kim araladı? sen değil miydin sanki?! bakma şimdi masum yüzunle! bilmiyor musun, açılan kapılar zor örtülür, kapının dili düşmüşse, anahtarı hiç olmadıysa hele. açılmıştır o kapı artık, dönüşü yoktur. hadi adımını at. merakın korkuna üstün gelecektir nasılsa, zaman kaybetme daha fazla. üstelik, tahmin de edeceksin, o kapı  açıldıkça kabus, adım attıkça korku büyüyecektir. ama elinde değil devam edeceksin. eziyet büyüdükçe, senin bilinmeyene olan tutkun da o oranda büyüyecek. ya da tutkun büyüdükçe, eziyet de aynı sekilde artacak. hep bilinmeyenin peşinde olan sen, geçtin bir kez gerçekliğin ötesine geçen o kapıdan, artık anahtarını bulsan bile, zor kapatırsın onu.  kapatmak istemezsin. küçük bir gerçeklik ötesi müptelası olup çıkmışsındır. kaç kez psikiyatrlara gidip geldiğinin sayısını da unutursun zamanla. umursamazsın seni deli olarak yaftalamalarını. onların bilmediğini bilmenin zevki nasılsa teselli edecektir seni. ama her uyuşturucu gibi, bunun da dozu

yine yeniden devam

sensizlik bu şehri dayanılır kılıyordu / döndün / karşılaşma ihtimali uykularımı çalıyor.

teselli

senden gayrı tüm insanlar, sadece kötü bir teselli...