Kayıtlar

Temmuz, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

merdiven

basamakların başına geldiginde duraksadı. başını kaldırıp merdivenin sonunu görmeye çalıştı. binlerce basamak gökyüzüne uzanıyor gibiydi. beyaz bulut öbeklerinin arasında son bulan bir merdiven. kendini sonuncu basamakta hayal etti kısa bir an için. sanki coktan varmış da dinlenmeye başlamışçasına oturası vardı daha ilk basamağın başında. ihtiyar bacaklarını yokladı, kanı zar zor pompalayan damarlarını, ağır kalp atışını ve artık hiç geçmeyen yorgunluğu duyumsamamak mümkün değildi. rüzgar çıksa hareket edeceği yönde, belki çıkışını kolaylaştırırdı bu. basamağın soğuk taşına biraz daha yayıldı. serinlik iyi gelmişti. ama yukarı atacağı her adımda ısınacak olan bedenini düşündü. bulut öbeklerinin arasından yüzünü gösteren güneş yakıyordu. yolunun üzerinde ise tek bir gölge bile yoktu. göğsünü tuttu. dayanmalıydı, dayanacaktı. bir trabzan bari olaydı. dayana dayana, ağır ağır çıkardı. yukarı baktıkça sanki basamak sayısı artıyor gibiydi. uçsuz bucaksız bir merdiven uzanıyordu önünde. ve h

yaz-dı

vakti gelmişti ölümün / yağmur mevsimi almadan karanlığı / yüreği buruktu yalanın / oysa her vakit ölümsüzdür / her ölüm vakitsizdir / derdi gece, kokuşmuşluğuyla / dönmeden mevleviler hiçliğe / bilmeden vaktinin dolduğunu yağmurun. / sunmaksa şimşeklerini güneşe ağtıl aşkın belleği / reddidir varlığına tanrı'nın / yaktığı ağıtların / oysa kıyametine sildiremediği korlaşmış yokluğu / bekliyordu vaktini yağmurun / ölmeden evvel.

biz gibi, buz gibi, aşk gibi

oralarda bir yerlerdesin. ben seni bilmeden de vardın. ben seni unuttuktan sonra da var olacaksın. bir kadının kahkasında, bir adamın bıyık buruşunda var olacaksın. geceleyin ne idüğü belirsiz bir kedi miyavlamasında. baş ağrımda. komşunun matkabında, zamansız bir saatte. rüzgarın uğultusunda bile olacaksın. utanmaksızın arsızca gireceksin en olmadık düşüncelerimin arasına. nasıl yadsırım seni? istesem de çıkaramam seni oradan. hem kabusumsun hem de cennetim. gecemsin, mırıl mırıl dilimden düşüremediğim şarkılarımsın. kendime acımalarımsın. sabah esneyişim. kavuşamadığım tüm âşıklarımsın. ve adını bile unuttuğum sevgililerim. hiç geçmeyen sarhoşluğum. nasıl oldu da seni daha evvel fark edemedim diye şaşıyorum şimdi. kör gibi gezmişim. şah damarımdan da yakındın halbuki. kaç yıl daha yaşarım kim bilir. ama topyekün boşa gitmiş gibi. sensiz. değişen bir şey yok. bundan sonrası da sensiz. dipsiz. sonsuz. umurumda değil. var olduğunu biliyorum. gerisi sözcük. peş peşe babil'e uzanan

sen

günlerdir gebesin ölüme /  cismini kaybediyor düşlerin / dokunsalar / dalga olacaksın kıyısız adalara / verseler / çoğalacaksın ıssızlığında hayaletinin / tik tak tik tak / adımlarını sayıyorsun dünün / yıllardır bekliyorsun itirafını / gerçekliğini buluyor şimşeklerin / kırbaçlasalar / bahçe olacaksın uçurumdaki göğüne / sevseler / bir daha asla olmayacaksın sen

sarhoş

kalabalık.  insanların ortasında bir yalnızlık şatosu kurguluyorum. barların olduğu bir sokakta, sokağın kenarındayım. beş yıl evvel oturduğum sokak burası. o zamandan beri daha da kalabalıklaşmış. bazı geceler sığmıyor sokaktakiler. taşıyorlar. o gecelerde buralardan geçmemeye gayret ediyorum. aslında o akşamlardan biri.  yine tablet bilgisayarımla oturmuşum , hababam yazıyorum.  yazacak ne buluyorsam, ben de şaşıyorum kendime.  küçük bir üretim makinası gibiyim bazı akşamlar.  kulaklarımda devotchka, how it ends diye fısıldıyor. sanki şimdiden haberdar kaçınılmaz sondan. sigara dumanı nefesimi alıyor. ne çok sigara içiyor bu ülkenin insanları.  sigarasız var olma kabiliyetlerini yitirecek gibiler.  hafif bir esinti otur diyor. daha çok es diye sesleniyorum rüzgara. es ki dumanları taşı benden uzağa.  gecen hafta sohbet ettiğim garson kültablalarını temizliyor. benim masamda temizlenecek bir şey yok. beni es geçiyor, görmüyor. görse ne fark edecek? beklediğim o değil ki! oturduğumda h

karşılaşma

yolda giderken başını çevirdi adam. bir yerden tanıdık geliyordu az evvel yanından geçen kadın. dönecek gibi oldu, seslenmek istedi. ne diyeceğini bilemedi. yürüyüşü, başını tutuşu, kokusu... bir iki dakika adam kalakaldı, kadını seyretti. sonra aklına gelmiş gibi, ters yöne, kadının peşinden yürümeye başladı. aralarında yirmi metre var yoktu, seslense, kadın duyabilirdi, ama adam seslenmedi. kadının uzun saçlarının dalgalanışını seyretti, seslenmedi. öyle iyi biliyordu ki bu dalgalanışı. bazen kadın o saçı kulağının arkasına sıkıştırır, bir lüle hep asilik edip yüzüne düşerdi. anımsadı adam. kendi kendine gülümsedi. seslenmedi.  önündeki kadın bir mağaza vitrinin önünde durdu. adam  da bir kaç mağaza ötedeki başka bir vitrine baktı. ne mağazasıydı, bilmiyordu adam, nereye baktığını da. ama vitrin camında kadını görüyordu. yansıması değildi bu kadının, bu açıdan vitrine yansıması mümkün değildi zaten. anımsıyordu adam, gülümsedi. kaç yıl geçmişti? içi sıcacık oldu adamın. kuş gibiyd