Kayıtlar

Mart, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

gri

Resim
el oldun elime değmeden deştikçe gri bulutları el verdin b/dAğlarına olsunlar bu bedende dedin, değilledin var olAnı ben değil sen hele hiç değil aynada gördüğün hayalEt ben değil sen hele hiç değil içinden taştığın ih(s)anEt düş oldun düşüme düşmeden araladıkça yer kabuğunu düşündün olmayAnı hiç olsun dedin, dEğildin.

düşmüş melek III

III. - bir kaç hafta evvel - kan ter içinde uyandı. birisi onu çağırmıştı barış çağrış. doğruldu yatakta. "kimsin sen?"  karanlık oda sessizliğe gömülüydü. kulak kabarttı. kendi hızlı solumasını duydu sadece. yataktan kalktı. pencereyi açtı. baharın soğuk havası içeri sızdı hemen. nefes alışının normale dönmesini bekledi. gözlerini kapadı. uzaklarda bir yerde bir köpek uzun uzun uluyordu. son günlerde olanı biteni amımsayınca omuzları çöktü, başını eğdi. her şey ters gitmişti. yaşam içinde hedeflediği hiç bir şeye ulaşamamıştı. ne istemişti sahi? anımsamaya çalışırcasına gözlerini kıstı. pencereyi kapadı. mutfağa gidip bir bardak su doldurdu. içmeden elindeki bardağa uzunca süre baktı. soğuk olsaydı bari su. gülümsedi. gülümseyişinde acı bir şey vardı, dudak etrafındaki kıvrımlarının belirginleşmesne, kırışıkları ortaya çıkaran, ve gülümsemeden ziyade asık suratlı bir ifadeye dönüştüren bir şey. evet, ne istemişti? sanki hiç biri var olmamış gibi tek bir şey g

unuttun

akşamı serdin gökyüzüne kan aktı. tetik miydin, hedef mi, mavi boşluk mu? deprem oldun! enkaz kara bir dağ, ölülerini öpüyor usulca, yıkacak ne çok şehir var!

unut gitsin

kanatlanmıştın siyahına yanarken düşler yarını yeniden kurgulayacaktın yaşanmaması için hadi tekrar kes şu et parçasını yerinden at köpeklere irinli yaralarımda debelenirken gün ışığı yeniden öldür beni vazgeçmiştin çizmekten başka bir gökyüzünü kanarken zihnin dünü hiç bilmeyecektin unutulmaması için hadi tekrar son bir kez yalan söyle

düşmüş melek II

II durmamalıydı burada. görüldüğü anda tehlikeye girmiş olurdu. onu da, diğerlerini yakaladıkları gibi, bir av hayvanı gibi yakalarlardı. tam da öyle bir av hayvanı gibi ürkek bakındı çevresine. koyu renk gözlüğünü iyice yerleştirdi yüzüne. gözlerden ele veriyorlarmış kendilerini, öyle söylemişti kendisine yol gösteren heyet lideri. gözlerinden melek mi ya da şeytan mı olduğu anlaşılıyormuş. meleklerin ışıl ışıl bakışına karşın, şeytanların karanlık, kötücül bakışları. ama bunu sadece uyanmış olanlar görebiliyormuş. birbirlerinin gözlerine baktıkları anda anlaşılıyormuş kimin ne olduğu. o yüzden melekler sakınmak zorundaydı. genellikle de kendilerini koyü renk camların ardına saklar, ya da yolda giderken başkasının gözlerine bakmaktan kaçınırlardı. şeytanların böyle bir korkusu yoktu, çünkü çok daha güçlü bir ele sahiptiler. onlar görsel olanı ele geçirmişlerdi. "görsel olan mı?" diye sormuştu yaşlı meleğe. "gördüğün her şey manipülasyona açık. gözünün önünde olup b