Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

git

karAnlık yutuyor sesini yüzün yüz kez sarılıyor faniliğime de sevda yüzünden yine de gelmiyor ebedi yalanına yaslanmaya yas tutarken kan revan düşlerim  fırtınan parçalıyor, akıtıyor irinini göğünü yitirmiş bu bakır kalbin sakın söyleme gittiğini kapıya üşüşmüş kırlangıçlara tıkırtılarını duyar melek katından kızıl vahşiler vahşetinde sokulurken koynuna dünlerim toprak yutuyor yüreğimi ellerin el oluyor son öpüşümde sen kimdin feryadına sarındığın gölge beni kan revan itelerken cennetine gelen sen miydin yeşil gözlü canavarım mezarıma tükürmeye hadi git ardına bakmadan son kez öldüğümde  nasılsa düşeceğim sevdaya geceden, gebeden, gelenden hadi git gayrı duymasın israfil israf edilmiş ruhları git nasılsa an gelecek kar yağdığında ay yüzlü zebanilere müjdeli nasılsa bekleyecek  ceninden yarattığın bu biçare hadi git

veda

ellerin soğuk nasırların düşüyor yüreğime yoksa ben miydim seni terk eden? sen etmeden evvel doğurduğunda yedi diyara anka pençelerimi musalla taşında sabunu köpürtürken tenine  düğüm olmuş ellerimi çözen saçın mıydı son kez dağlarken şefkatini düşüme kimindi o yeşil kanayacak gözler? yara olan bedenin değil, hadi artık keşkeler saracak isevi zamanları vaktin geldiğinde fısır fısır gölgeler sarmal yeni gelinler susun artık, yeter susun  beyaza kapaklanan taşlar ağır yakıyor gökyüzünü ağıtlarınız hadi anne, ne olur söyle hangi yalan ellerini ısıtır?

anNem

günAh eder gidişine be tatlım bilmez ki gittiğin yer  nasıl da güneş  nasıl da siyah  nasıl da kendini bilmez ah ederim ben de giden güne bilsem de uzundur  yarın bitecek yolum biliyorum, bilmeyeceğim  gün geldiğinde  bekle beni

sen, ben, hiç

nasıl bir ben o, tanrı şeytan nasıl bir ben o, vahşet şefkat nasıl bir sen o ben hiç

senden içe

hangi zamansızlıktan çaldın beni? hangi ben, sana seni arattı? ben hangi dokunuşda sen oldum? sorular değil başımı döndüren. bilsen belki hiç ben olmayacaksın. sansan bir deli bahar esecek uzaklardan. yalnızlık anımsatmıyor elim eline değmedikçe kara veba sarıyor aşkını ah şu sürüngen hallerini nasıl da sevmiştim küçüldükçe sen, büyümüştün düşümde. hangi zaman gideceksin? gelme, ne olur gelme yanıyorsun benden öte.

gri

Resim
el oldun elime değmeden deştikçe gri bulutları el verdin b/dAğlarına olsunlar bu bedende dedin, değilledin var olAnı ben değil sen hele hiç değil aynada gördüğün hayalEt ben değil sen hele hiç değil içinden taştığın ih(s)anEt düş oldun düşüme düşmeden araladıkça yer kabuğunu düşündün olmayAnı hiç olsun dedin, dEğildin.

düşmüş melek III

III. - bir kaç hafta evvel - kan ter içinde uyandı. birisi onu çağırmıştı barış çağrış. doğruldu yatakta. "kimsin sen?"  karanlık oda sessizliğe gömülüydü. kulak kabarttı. kendi hızlı solumasını duydu sadece. yataktan kalktı. pencereyi açtı. baharın soğuk havası içeri sızdı hemen. nefes alışının normale dönmesini bekledi. gözlerini kapadı. uzaklarda bir yerde bir köpek uzun uzun uluyordu. son günlerde olanı biteni amımsayınca omuzları çöktü, başını eğdi. her şey ters gitmişti. yaşam içinde hedeflediği hiç bir şeye ulaşamamıştı. ne istemişti sahi? anımsamaya çalışırcasına gözlerini kıstı. pencereyi kapadı. mutfağa gidip bir bardak su doldurdu. içmeden elindeki bardağa uzunca süre baktı. soğuk olsaydı bari su. gülümsedi. gülümseyişinde acı bir şey vardı, dudak etrafındaki kıvrımlarının belirginleşmesne, kırışıkları ortaya çıkaran, ve gülümsemeden ziyade asık suratlı bir ifadeye dönüştüren bir şey. evet, ne istemişti? sanki hiç biri var olmamış gibi tek bir şey g

unuttun

akşamı serdin gökyüzüne kan aktı. tetik miydin, hedef mi, mavi boşluk mu? deprem oldun! enkaz kara bir dağ, ölülerini öpüyor usulca, yıkacak ne çok şehir var!

unut gitsin

kanatlanmıştın siyahına yanarken düşler yarını yeniden kurgulayacaktın yaşanmaması için hadi tekrar kes şu et parçasını yerinden at köpeklere irinli yaralarımda debelenirken gün ışığı yeniden öldür beni vazgeçmiştin çizmekten başka bir gökyüzünü kanarken zihnin dünü hiç bilmeyecektin unutulmaması için hadi tekrar son bir kez yalan söyle

düşmüş melek II

II durmamalıydı burada. görüldüğü anda tehlikeye girmiş olurdu. onu da, diğerlerini yakaladıkları gibi, bir av hayvanı gibi yakalarlardı. tam da öyle bir av hayvanı gibi ürkek bakındı çevresine. koyu renk gözlüğünü iyice yerleştirdi yüzüne. gözlerden ele veriyorlarmış kendilerini, öyle söylemişti kendisine yol gösteren heyet lideri. gözlerinden melek mi ya da şeytan mı olduğu anlaşılıyormuş. meleklerin ışıl ışıl bakışına karşın, şeytanların karanlık, kötücül bakışları. ama bunu sadece uyanmış olanlar görebiliyormuş. birbirlerinin gözlerine baktıkları anda anlaşılıyormuş kimin ne olduğu. o yüzden melekler sakınmak zorundaydı. genellikle de kendilerini koyü renk camların ardına saklar, ya da yolda giderken başkasının gözlerine bakmaktan kaçınırlardı. şeytanların böyle bir korkusu yoktu, çünkü çok daha güçlü bir ele sahiptiler. onlar görsel olanı ele geçirmişlerdi. "görsel olan mı?" diye sormuştu yaşlı meleğe. "gördüğün her şey manipülasyona açık. gözünün önünde olup b

düşmüş melek I

I "ben miyim o?" incecik bir ses büyük karanlık odanın içinde tınlamıştı. boşluğa düşmüş bir sesti bu, dursuz duraksız da düşmeye mahkumdu, sonsuz boşluğun içinde.  gözlerini kapadı, bir yanıtın gelmesini beklemiyordu. gelme olasılığı dahi dehşete düşürüyordu.  "insanlığın binlerce yıldır aklını çelmiş, adına inanılmaz efsanelerin ve kitapların yazıldığı, herkesin korkulu rüyası, kötülüklerin baştan çıkarıcı efendisi, yaradana arszıca meydan okumuş veli nimet bilmez densiz ben miyim?"  kimsenin duymadığı bu soruyu, içinden çığlıklar atarak sormuştu. yanıtsız kalmasını diledi. yanıt gelseydi, ne yapardı? bir yandan da bir yanıt gelsin istiyordu. hala çıldırmadığını, yaşadıklarının gerçek olduğunu bildirecek herhangi bir şey. tutunmak istiyordu o gelecek yanıta.  "insanlığı binlerce yıldır baştan çıkarmış, tanrı'ya pabucunu ters giydirmiş, değişimin devrimle başladığını var oluşun öncesinde görmüş yegane deha da diyebilirsin" diye inledi başka

konuşmalar 3

- hala bekliyorsun. - yok, vazgeçtim. godot çıktı mübarek. - vazgeçişlerle de yol alınır. - teslimiyet - koşulsuz. - kayboldum - bulmanın koşulu. - her yer masmavi - kırmızı canını yakardı. - mavi de yakıyor - ama aldıkça azalıyorsun - mavileşebilsem - o zaman sen olmazsın! - sen olsam? - dün bendin, yarın hiç olmalısın. - bugün? - ne dün var, ne de yarın! - bugün? - şu an! - o halde zaten hep senim. - ve hep hiçsin. - neden piç gibi hissediyorum? - gibi! - hissss - zan! - galiba hala bekliyorum. - galiba!

konuşmalar 2

- geç kaldın! - hiç gelmedim ki. - bir daha da gidemeyeceksin. - o halde neyi bekliyorsun? - hemen değil, ağır ağır başlamalı azap. - daha da büyük olsun korku. - beni tanıyorsun. - kendimi tanıyorum. - ... - gözlerinin kızıllığında kalsın aşk. - şiir mi söyleyeceksin? biliyorsun burada faydası yok şiirin. - fayda? zarar versin istiyorum. - sen benden de betersin. - azabın ustası ben olacağım, tahtından edeceğim seni. - onur duyarım, tehditlerin hoş gelmiş. - azar azar. - hadi git artık.

konuşmalar 1

- alıp başını gitmeli! - nereye? - neresi olduğu fark etmez, sadece gitmeli. - seni kurtaracak mı bu gidiş? - kurtarmak? kurtarılmayı kim ister? - hah, olmayana özlem! - olan nasıl özlensin? - belkilere haksızlık değil mi? - belkiler yorucu. vakit kaybettirici, yoldan alıkoyucu. - ha evet, gitmeli demiştin. - uzaklara. - ya kendinden? - kendi içinde uzaklara. - diagonal. - pi ekseninde. - senin durumun vahim! - güzel olan da bu! - yaşasın mazohizm! - yaşasın manyaklık! - geri döneceksin?! - her zaman! - başa döneceksin! - ya hiç gitmediysem?

sabAh denİzi

sabAh saklı kaldı aldı geceyi koynundan aldı yanakları günEşin zarif bir kıpırtısına yüzeyinin denizinde yelkovan aşkı yakacaktı grisini hadi al beni poseidon galata görünmeden dalgalarında bulut hepsini bilirdi de sabah aldı usulca dudağıyla son ışığını emerken denizin

gök

dehlizindeydi henüz yanan gök gök olduğunu bilmeden kavuşuyordu cehennemine gözlerinden aksaydı ölüm yeniden bulurdu masumiyetini almadan mavisini kızıl gardiyanlar ama uzaktı tanrısı bilmiyordu uçsuz bucaksızlığını ebedi işkencesinde ninni söyleselerdi zebaniler şefkatle belki yok sayardı acıyı belki sezinlerdi sevdayı hangi güneşte yitirdi kanatlarını? belli ki yanacaktı devasa buzulunda bu çölün gece sarmayacaktı yaralarını ama hala hala bekliyordu...

yok

akşam kor olmuş düşÜ(Ş)yordu yalnızlığa ateşine dönen soluksuz azap yeniden yarılanırken çivisi çıkmış bir oğul dönüyordu kendi etrafında yaratıyordu dağ ardına dağ, yaktıkça fırtına ellerini eşeleniyodu sular kana bulanan yüreğiyle hadi birkez daha birkaçkez daha yarAlıyordu güneşini eriten balmumu sarmasın mavi ulaşmasın aşk yoluna tutsaktı, aksaktı yaşamadığı dünlerin öncesine sabahı bulmayacaktı irinli umutlarıyla saçı sakalı karışmış yuvarlayacaktı yeniden yineleten kayasını sonsuzluğa sırt çevirerek

uçuş

"görüşürüz" demişti kapıdan çıkmadan, kadını dudağından son kez öpmeden evvel. "önümüzdeki bir kaç gün yoğunum ama sonra haberleşiriz".  "tamam" demişti kadın. inanmıştı yine o "görüşürüz"e. sadece bir kaç gün sürecekti ayrılık. sonra yine görüşeceklerdi. kollarını dolayabilecekti bu güçlü adamın boynuna.  her gülümsediğinde adam, nasıl da içi titrerdi kadının. kızdığında gözlerinde çakan o şimşeklere hayrandı.  biliyordu kadın aslında, adam başka kadınların koynunda gezecekti o bir kaç gün. hep yaptığı gibi. ne kadar yoğun olursa olsun aşksız bir gece geçirmesi zordu adamın. o aşkı tek bir kadının karşılayamadığını da hissediyordu. bazen soruyordu diğer kadınları, ama adam anlatmıyordu, o da ısrar etmiyordu. ısrar etse ne olacaktı ki? başka kadınlar onu ilgilendirmiyordu. yeter ki adam sözünde dursun. bir kaç dediğinde, gerçekten bir kaç gün sonra gelsindi yeniden kollarına. ama tutmuyordu adam hiç bir sözünü. birlikte yapacaklarını vaad et

da...

değildi bu beklenen değildi bu bilinen yalnızlığa sarılı kalsın kimse duymadan vazgeçişler harmanlansın her bir yok oluşla çoğalan sancı gelmeyişler baki sana yar olamadı bu fani belli ki anmıyorsan geceleri teninde eriyen kirpikleri. hadi bir kez daha çal ruhunu bir kez daha ölsün zebanilerin baş tacı yarın var olmasın dün düşlere hapis kimse bilmeden imkansızlığın cehennem olsun varsın hiç olsun uğruna aşk varsın hep yansın gelmesin beklenen bilinmesin yeniden bir daha daha da...?

ah sen...

beklemek hakkım değil gelmeyeceksen kapılar ardına kadar açık kalsın anmayacaksan bilmek hakkım değil ezanla fısıldanan bir ismi sevmeyeceksen neyleyeyim bu hayatı... var olmak hakkım değil bu değersiz bedende

müjde

güneş öpüyor gizlice boyundan. ellerim birer uçurtma. ayrı düşüyor sesine. hadi sev artık bu zır deliyi. sayıklıyor yaprakları her bir ağacın. lodos yüreğime dönüyor, yatıştıramıyor içimdeki kaosu. beklediğim aylar mıydı, yıllar mı? kıpırtılarına kapılıyorum gölgelerin. kanadımda deli bir mavi, uzaklara akıyor inceden. günlerdir zil zurna sarhoşum içmediğim halde. gemiler dönüyor kendi eksenindeki sevdaya, karşı kıyıda karga getirecek müjdeyi başka bir ömürde, başka bir dünyada olmalıyım, yoksa gerçek mi?

niye

mavi şimşeklerin ışıldayınca usulca sokulur sesin söylensen bile öyle ansızın içime düşer ki gülüşün şaşarım onca yıl bilmemişim yaşadığımı. anlamsız kalır tüm anlamlar konuştuğunda sen yeniden biçimlenir zaman belli ki başka bir evrende yazıldı yazgımız inkar etsen de sen bendin ben sen bedenlenmeden biz yağmur olur karışırdın denizime bulut olur çıkardım göğüne yeniden karşılaşmanın esrikliğinde birer yabancıyız şimdi belli ki unuttun bu hayatta seni. oysa görür görmez mavi şimşeklerini tanıdım beni şimdi bekliyor bir deniz göğüne hasret sense hala soruyorsun niye niye niye

güvercin ve dev

puslu bir geceydi güvercin düştü kendi kanında yarınsızlığını taşıdığı kanadında beyazsa kabusu kalabalığın içinde soluksuz bir andı son kez attığında yüreği gagasında sonsuz bir cehennem vaad ettiğinde gelecekti sakalı ağarmış o dev ağıtını yakmayacaklardı pençesine dokunduğunda kocaman damarlı elleriyle dev eriyecekti son kalmış buzul düştüğünde kanadına devin gözyaşı puslu bir geceyi bekleyecekti güvercin