uçuş

"görüşürüz" demişti kapıdan çıkmadan, kadını dudağından son kez öpmeden evvel. "önümüzdeki bir kaç gün yoğunum ama sonra haberleşiriz".  "tamam" demişti kadın. inanmıştı yine o "görüşürüz"e. sadece bir kaç gün sürecekti ayrılık. sonra yine görüşeceklerdi. kollarını dolayabilecekti bu güçlü adamın boynuna. 
her gülümsediğinde adam, nasıl da içi titrerdi kadının. kızdığında gözlerinde çakan o şimşeklere hayrandı. 
biliyordu kadın aslında, adam başka kadınların koynunda gezecekti o bir kaç gün. hep yaptığı gibi. ne kadar yoğun olursa olsun aşksız bir gece geçirmesi zordu adamın. o aşkı tek bir kadının karşılayamadığını da hissediyordu. bazen soruyordu diğer kadınları, ama adam anlatmıyordu, o da ısrar etmiyordu. ısrar etse ne olacaktı ki? başka kadınlar onu ilgilendirmiyordu. yeter ki adam sözünde dursun. bir kaç dediğinde, gerçekten bir kaç gün sonra gelsindi yeniden kollarına. ama tutmuyordu adam hiç bir sözünü. birlikte yapacaklarını vaad ettiği hiç bir sözünü tutmamıştı ama yine de inanıyordu kadın adama. inanmak istiyordu. 
sonra aylar geçiyordu. adam ne geliyor, ne de arıyordu. kadın adamı aramayı çoktan bırakmıştı. adamın özgürlüğüne düşkünlüğünü uzun zaman önce anlamış, telefonlarıyla sadece bunalttığını anlamıştı. adam gelmek istediği zaman geliyor, sonra aylarca kaybolabiliyordu. yüzlerce sözler verip gidiyordu. tutmadığı yığınla söz. kadının bile bile inandığı bomboş sözler. 
vazgeç bu adamdan diyordu içinde çığlık çığlığa bir ses. vazgeç! daha kaç yılını heba etmek istiyorsun?! adam kendisi bile dememiş miydi, niye ben, niye daha düzgün biri değil de ben? çünkü sensin O, diyordu kadın şimdi yalnızlığına doğru. başkasında hiç böyle hissetmemişse, demek ki doğru olan oydu. 
"vazgeç!" diye yeniden çınlıyordu içinde. kulaklarını tıkıyordu bu sese, yüreğini kapıyordu.  
vazgeçemiyordu. nasıl vazgeçsindi? varsın karşılıksız olsun bu aşk, varsın sevmesin beni, diyordu kendine. 
ah, bir de o cehennem azabı özlem olmasa...
"gel!" dese, "sana ihtiyacım var, ne olur gel!" dese, belki de adam gelecek. ama "hayır" cevabına yüreğinin dayanamayacağını bildiğinden, sormaya da cesaret edemez olmuştu. 
"hayır" bile aslında zahmete girilmiş bir cevaptı ne de olsa. kaç defa yanıtsız kalmıştı daha önce "gel!" deyişleri? nasıl unutmuştu bunları? unutmamıştı, unutamazdı. 
hayır, gel diyemezdi artık, demeyecekti. 

bir an için gökyüzünde kanat çırpmadan süzülen kuşlara takılıyor gözü. aşağıda ekmek dilenen martıların çok üzerindeler. hiç bir şey talep etmeden aerodinamiğe kendini bırakmış yer çekimine meydan oluyan bir şiir tazeliğinde uçuşlarına dalıp gidiyor kadın. 
onların özgürlüğüne sahip olmak vardı şimdi: mağrur ve meydan okuyan bir tavırla var oluşa yelken açmış uçuyorlardı. 
birden güneş açtı. 
kadın gözlerini kırpıştırarak güneşe baktı. dudaklarının kıvrımına bir gülücük yerleşti. 
"evet!" diye çığlık çığlığa karışıyordu kadının içi. ya da tam tersine yatışıyordu asıl! "evet ya, varım işte! açtım kanatlarımı meydan okuyorum!" 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

senden içe

yıllarca