Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

üç

gecenin üçü evini bilsem sokak lamban olurdum şimdi ya da kapı kilidin eve gelişini bekleyen köpeğin ya da pencere önünde saksı çiçeğin bilirdim de ne başını kaldırır ışığımı fark eder ne de anahtarının özlendiğini belki kuyruk sallasam başımı okşardın arada bir ama toprağım kurusa unuturdun su vermeyi gecenin üçü genzindeki yangı olayım yeter...

meyhane

gece aydın iniyor göğe gözlerimde mavi sevda boncuk diziyor ayrılıklara dair bir sen bir ben şarabın son kadehine dalıyor yalnızlığı cehennemin şiirlerde yüreğin geceyi örtüyor sokuluyor koynuma bilmiyorsun. yokluğuna sersefil sarhoşum dilimde bilmediğim bir düş sayıklıyor gelmeyecek dünü hep bir sonrasında bırakıyor anlatısı yok olmuş bu masal hangi evrende vuslat saracak sızıları bilsem dinginleşir mi alın yazım? sorma, gelmiyorum olmadığın cennete

kısır döngü

aşka teslim olmalı şuursuzca. unutmalı geri kalanı. hem de maşuğun ruhu duymadan, deli divane sevmeli. hasretle çoşkunluğa kapılmalı. özlemi tatlı çile atfetmeli. resimlere baka baka hayal kurmalı. mutluluk ille de birlikte olmak değil ya demeli.  ötesine geçip aşkın nesnesinden medet ummadan sevmeli. aşk için sevmeli. sevmek için sevmeli. maşuğu unutmalı. aşka aşık olmalı.  ve hemen ardından duvardan duvara vurmalı kendini. ağlamalı çığlık çığlığa lanetler yağdırmalı karşılıksızlığa. ağıtlar dizmeli kan revan bir yüreğin şerefine. içmeli şuursuzluğa kadar. ve saatlerce telefona bakıp ummalı arar diye. hasrete yenik düşmeli.  sonra da vazgeçmeli. her şeyden vazgeçmeli. yaşanmamışçasına, olmamışçasına yaşama dönmeli. bekleyişlerin beş para etmediğini kabul etmeli. yeni sevdalara fikir kaydırmalı. ve kısa bir an sonra bu fikrine kızmalı. yok olmuyor demeli. ille de maşuk demeli. düşlemeli.   aşka teslim olmalı şuursuzca. 

an

kalabalıklarda kaybolmak dalgalı bir denizin girdabına kapılmak gibidir. bırakırsın kendini akıntıya, köpüklerin arasında bata çıka, kah bir kayaya çarparak, kah suların altında serinliğe kendini vererek suların seni götürdüğü yere sürüklenirsin.  kalabalıkta da bir yandaki sohbete kulakların çarpar, bir başka bakışta asılı kalırsın.  ve gürültü kafandaki çoğu düşünceyi, tasayı alır götürür . alkolün etkisi de tatlı tatlı zihnini sarmaya başlamıştır. kendinden uzaklaşmak için start düğmesine basarsın. benliğini yitirmek istersin, kim olduğunu, geçmişini ve geleceğini, ama en çok da geniş zamanı. herşey şimdide kalsın istersin. zaman sınırlasın istersin. seni ve senden içte olanı sınırlasın.  öncesi olmamıştır, sonrası hiç olmayacaktır. sadece şu an kalır. an.  canın yanmaz artık. 

baş belası

karAnlık gelir anlıksa yar, azınlıksa kar. dize gelir dizelerin yitirdiysem dündeki beni gelmeyecekse yarındaki sen anmamalıyız belli ki binlerce kez düşmüş geceyi. umutsuzluk kokuyorsa dilsizliğim hep sensizliği betimliyorsa dilim anla bu kulun neylemiş zindanları. yüreğinin uçarılığına nispet seni hep sevdim var olmadan çok evvel sen ve ben bizi hangi evrende yitirdiysek! edebilirdiklerde peçesini kaldırır yalAnların. gelemeyeceksen caksa cuksa caka satmaların sesin yankılanır şiirimde kızgınlığım. amAnsız apAnsız gelir an, zamanSızı arşınlarsa anlar kalırım bu sevda başa bela

cücenin aşkı

soğukların başladığı zamanlarda yalan yanlış düşler kurabilirdik, yanılsamalı. olmamış varsayıp, ilk kez yaşayabilirdik geçmişi. ya da aslında vazgeçip hiçbir şeyden, veda edebilirdik gelecek olanlara.   geçmişin acıları geleceğin düşlerini yaralarsa, bil ki, aslında herşeyi sil baştan yok saymak gerek. ah sanrılar!  yürek yaralanmadan, kapılar aralanmadan, alınabilen yolları bilme sakın. fısıldama çığlık çığlığa küçük cehennemini.  kıvranıyor kabuslarım gecenin koynunda.  bizden habersiz bu şaşkın yürek.  karanlıkları yad ediyor. bilmiyor ki, bensizlik yoracak tanrısallığını.   hadi çal yeniden kapımı. açmadığım tüm bulutları satayım eskiciye. hadi çal yine aklımı. kanındaki  beni sana bırakayım. bırakmadıysam soğukların başladığı zamanları.  aslında hiç bir şiir anlatmıyor bu karanlık yolu. almadıkça, aldıkça, açıkça, alçakça, ahmakça.   aslında yeniden yazılabilirdi bütün kitaplar, ve devirilebilirdi arşınlamadığımız ülkeler. yeniden keşfedilebilirdi adını asla duym

yağmur sonrası dağınıklık

güneş tatlı talı ısıtıyor yüzümü. otobüs dolusu insanların önünde düş görüyorum. sağım solum sobe. mutluluk kedi mayışıklığında olmalı. umurumda değil kış gelmiş. bugün güneş açtı. bugünlük yeter bana bu. yarın fırtına kopsun, maya takvimi sona ersin. ersin, ermesin.  ererse, erisin. bütün olsun.  var olmadığımız bir evrenin yasını niye tutalım? "yapamam"lar kuşatıyor aşkı. oysa sadece bu an mevcut. sonrasını kim bilebilir?! güneş alıyor gözümü. duymuyorum kollektif yalnızlıkları. kuşatılmış bir yürek bu. aylardır kendi yalnızlığında geçmişi hergün yeniden kurguluyor. hala umut var bir yerlerde.  duyumsuyor.  yürek ister kadere boyun eğmek. teslim olmak platonik bir sevdaya. umarsızca bekliyor.  belki. bir gün... güneş, kendisinden sadece sekiz ışık yılı ötesinde minik bir organizmayı mutlu ettiğinin farkında değil.  ağıt yakıyor tanrılara. tanrılar benim değil.  kalabalık bir otobüsün ortasında bir düşü sayıklıyorum hala.   kızıl saçlı, yeşil gözlü bir cadıyım,

yağmur

hangi ömür ayırdı bizi vuslat tatlı bir cehennem oldu ağladığında cennetin her gidişin dize getirmezdi yüreğini yak gitsin ateşini yandığında gece, yanıldığında sevgili sönmemiş bir buzulun düşünde her öpüşü deniz olurdu tersiydi sultanım boynum inceydi kılıç darbenize ne de olsa sizin olmamıştı, olmayacaktı yağmur

hayalEt

kadın şehrin sokaklarında başıboş bir rüzgar gibi sürükleniyordu. onu durduracak bir duvar arar gibiydi. nerede bitiyordu bu şehir ve nerede başlıyordu yalnızlık. bu, kadının artık yeryüzünde olmayacağı zamanlarda da bilinmeyecekti. kış geliyordu ve soğuk her köşenin kenarından kurşun gibi vuruyordu kadının yüzüne. kadın aldırmıyordu. ne soğuğa ne de yüreğinde taşıdığı uçuruma. sadece yürümek istiyordu. yürüdükçe karanlık dehlizlerinden çıkabileceğini hayal ediyordu. ama bilmiyordu o dehlizlerinin uçsuz bucaksızlığını. bilmiyordu yüreğindeki uçurumda asırlardır düştüğünü. hiç bir zaman bir çıkış olmadığını.  sonra aniden adam çıkıyordu karşısına. duvarını bulmuş rüzgar gibi kalıyordu karşısında. kafasında hazırlamış olduğu tüm sözcükler uçuyor, aptal bir yeniyetme gibi bir şeyler geveliyordu. ve adam yeniden yoluna devam ediyor, ardına bakmadan kendi gerçekliğine dönüyordu. rüzgarsa orada kala kalıyor. yüreğinin adamın ayak izlerinde sürülüşünde bakışları uzuyordu. gölgeleri uzuyo

karanlıktı yüreğin

gün ışığı düşmedi düştükte bulutlar ellerinden ellerin oldu düş biz aynı ruha sahip iki yabancıydık yabanlarda kaybolduk yapanlarda bozduk yabana attık ışığın andığı günleri yorulduk, yoğunduk, yoksunduk biri birimizde biriken yalnızlıktık yıktık yoktuk

neredesin!

vuslat bu ömre bahşolunmamış özlem neylesin bu fani cismi uyku ölümden beter ayırır aşıkları uykusuzluğa sığınıyorum. zihnim karanlıklara aksın. ruhumun ve zihnimin açlığını bastıramıyorum.  bu bedenin sınırlılığı içinde hapsolmuş, klostrofobik bir çığlıkla saldırıyor görünen yanılsamalara ve ancak bedenin açlığını doyurmaya çalışıyor. oysa beden bir yanılsama, onu doyurmaya çalıştıkça, ruhumu duymaz oluyor zihnim. uzaklaşıyorum kendimden.  bir faniyim sadece, çoğalmak istemiyorum bedenen. kendine benzer olanı yaratmak egonun en dehşet ve acınası tatmini değil de ne? oysa egomun dışına çıkmalıyım. tanrılarla yarışmak değil niyetim. içimde saklıysa bir tanrı, onu bulmalıyım asıl, dinlenmeksizin, duraksız, nefessiz.  hem kendimin klonunu ne yapayım? hele ki diğer yarım yaşamın başka evresinde başıboş gezerken?! diğer yarımın varlığını bildim bileli huzura ermez bir vahşi kesildi benliğim. şiirler sığınak olmuyor, dinlenemez oldu bu ben. onun var olduğunu bilmediğim gaflet

olsan olmasam

var oluşum kıfayetsiz var oluşunda say adımlarımı tökezliyorum şimşeklerine ırak düşündükçe seni unutuşun hazzında kavruluyorum sen bilmiyorsun hadi buz diyarına kaçır beni önce ellerim donsun, dokunmasınlar sana burnum düşsün kokun yabancı kalsın bana topyekün bedenim karlara gömülsün yatmasın ten tene bedeninde ah işte o zaman aşkım zamansızlığında gölgelerin sevişeceğiz alenen var olmayışıma inat kuşatacağım şimşeklerini mavide ömürsüzlüğümüze payeler dizeceğim elbet bileceksin

masal

bir vardın, yok olmadın sende olmadığım kadar unutuşunla unuttum seni bende yalan yalın an yanAn bu aşkın izdüşümü olmayAn bir zamAn düştü zebanilerin gönlüne yanmadan günah ve yakmadan yeni doğan karanlığı al dedim bu beni iadesi geçmiş yalnızlığıma zahiri genzimde cehennem soğukluğu kavuruyor faniliğimi tanrıları bağışladığımız evrende suskunluğumuza kuşanıyoruz çırılçıplak terk-ü beden eylemiş bir yanılsama kalıyor ah ettikçe masumiyet meleklerin tapınmıyor güneşin düşmediği bu cennete çığlık çığlığa lanetine sığınmış nymphaların düşlerini söylüyorlar vardın mı varılmaz olana? bizden yoksun kalmış evrenlere ağıt yaktım sağırlığın kulaklarımda  sana ulaşmayacak şarkıları yeniden yazdım zebanilerin cennetten haykırdı uğruna yeni evrenler yarattığım aşk hiçliğe muğlak kaldı usanmadan sözler ettim, edeceğim, sözler vereceğim gerçekliğe inat masallarda ereceğim düŞen üç elmanın hesabına sen çoğaldıkça hiçliğimden öteye yeniden yazacağım ge

sustun

sustum susma vaktini beş geçiyordu sözcükleri yitirdiğinde aşk tatlı bir karabasan gündüzleri koynuma giriyor bilsen dudağında ruhum çırpınıyor geçmişe sarındıkça tatlı fısıldaşmaların itiraflarımızın sancısını çekiyor dokunduğun tenim yüreğini durduruyor zaman geri çevirmek için laneti sustukça dilim ellerim konuşuyor çığlık çığlığa bulutları biçimlendiriyor hadi sus bu gece zihnimde vakit geçmeden sözcük yitiminde

ötesi

zaman ötesine sarıldık karanlıklarda. bilmiyorduk başlangıcı biterken. yazılarda tüketmek istedin aşkı. henüz vakti değildi sözlerin. biz hiç var olmadı bu evrende. sen ve ben paralel bir düşün noktalarıydık. teğet geçmeyecek ömürlerin bekçisi mum yakar mıydı ölü ruhlarımız için? kesişmedi gecemiz öpüşmedi ölümlerimiz yağmayacak bir ezginin kara bulutuydum uydurduğunda geceyi uyuttuğunda doğmamış yağmuru hep  başka evrenlerin kara habercisiydin aşkım bilirdin bilmediğimi masumiyeti yitik meleklerin yakarışlarını işitmeyecek bir tanrıya adandığını cehennemin karanlıktı seni gördüğüm düş düştüğümde kabusuna öğrenmediğim sabrındı beklememe sebep hangi evren buluştururdu bizi kalsaydım zaman ötesine?

yoksunluğun

aşk hangi zamana düştü yağmur vakti ellerimiz el olduğunda her dönüş düş oldu numarası yitik adrese karınca misali düşenleri yazdım. hani küçücük yüreğime yazdığım kainat esriğinde şiirlerine sığındım. belki yanılsamaydık başka bir fiyatın gönlünde rakamlar çözmeden gizini gülüşünün arşınladığım sesin zamansızlığa sığdı hapsine gönüllüyüm, yeter ki mavi baksın hiddetin vazgeçmedim geçitlerin uçurumundan gel desen dönüp kalacağım aşkın hep düştüğü karanlığa yağmur yağmasın yeter bileceğim  

meleğim

Resim
dört gün oldu seni göndereli sonsuzluğa. eve giresim yok. öyle bir boşluk bıraktın ki o minik dairede, yutuyor beni ayak bastığımda. sesleri açıyorum bangır bangır, doldurmuyor yüreğimi. sensizliği daha çok hissettirecek yarınki kara günler. kızgınsan bana birtanem, hakkın var; ama dindi mi acıların? sustu mu yüreğimi dağlayan çığlıkların? yavaş yavaş iflas eden vücudun rahata erdi mi? o zaman hazırım yüklenmeye insanlığın tüm suclarını. yeter ki, sen şimdi rahat uyu meleğim. 

yorgun

yorgun bir yenidoğandı zaman mavisine bıraktığında gemisi yitik bir miçoyu birdirbir oynayacaktır yeni yetme ölüler ve bahar havası çarpacaktır mezarını bir gelin tazeliğinde geceyi hadi sar kübalı tombul bir kadın memelerinde geçmişi yanıp düş olsun varmadan karşı kıyıya parçalansın gökyüzünde cehennemin varmadan meleklerine son vahiy dalgalandıkça taş üstünde taş bırakmadığın yüreğin ve koyu gri bir gökkuşağı dağladıkça mezarımı bu sevda lucifer'e yazılmış yalın bir balıkçıl zarifliğinde elbet bulacak lanetin siyah yelkenin sabahında yorgundu kainat, yorgun olacak aşk

bilinen bilinmeyen

resmi gazeteye ilan verdim alenen kayıbım yüzlerce yüz  yolumu sorsam da bilinmeyene eş değer kalıyorum yeni doğanlarda kadim bir ölüyüm dumanına sis perdesi örmüş bir böcek hiçlik olma gayretiyle yolunu yitirmiş bir hayalet başa döndükçe sonunu hazırlayan bir derviş yol alamayan bir seyyah ve ruhunu satmış bir melek harcar imkansızlığını sana olan sevdamın belki de hiç var olmadık senin sevdan kadar yalan serseri gönlüm def ettikçe seni beni kadim cehennemlere bilmeyelim

arpa

veli olmak isterken buldum kendimi deli arpa suyundan olacak gönlüm serseri aşkından mütevellit bilmek en büyük günahım    cehennemse vaadin geçmişe yazık hadi git bana yeni ay çıkmadan bilmesinler cennetini bilmeyeyim seni

doğurdun

doğurmak istemeyişinde sancın oldum seher vaktinde bedensiz oysa var olmamalıydım bu diyara film başlamadan karanlıkta karabatasıca yüreğinde açmadan elem çiçekleri dalgaların peşi sıra, sırra kadem basmalıydı gelişim basmadan aşk, desenlisinden gitmeliydim her sene doğuma daha bir yakın elemini salmalıydım ellerine dile gelmeliydi yeni doğan mahşerine sevdalı acısız kadın sen bana ne oldun?

ötesi

bilinmeyenin kapısını önce kim araladı? sen değil miydin sanki?! bakma şimdi masum yüzunle! bilmiyor musun, açılan kapılar zor örtülür, kapının dili düşmüşse, anahtarı hiç olmadıysa hele. açılmıştır o kapı artık, dönüşü yoktur. hadi adımını at. merakın korkuna üstün gelecektir nasılsa, zaman kaybetme daha fazla. üstelik, tahmin de edeceksin, o kapı  açıldıkça kabus, adım attıkça korku büyüyecektir. ama elinde değil devam edeceksin. eziyet büyüdükçe, senin bilinmeyene olan tutkun da o oranda büyüyecek. ya da tutkun büyüdükçe, eziyet de aynı sekilde artacak. hep bilinmeyenin peşinde olan sen, geçtin bir kez gerçekliğin ötesine geçen o kapıdan, artık anahtarını bulsan bile, zor kapatırsın onu.  kapatmak istemezsin. küçük bir gerçeklik ötesi müptelası olup çıkmışsındır. kaç kez psikiyatrlara gidip geldiğinin sayısını da unutursun zamanla. umursamazsın seni deli olarak yaftalamalarını. onların bilmediğini bilmenin zevki nasılsa teselli edecektir seni. ama her uyuşturucu gibi, bunun da dozu

yine yeniden devam

sensizlik bu şehri dayanılır kılıyordu / döndün / karşılaşma ihtimali uykularımı çalıyor.

teselli

senden gayrı tüm insanlar, sadece kötü bir teselli...

merdiven

basamakların başına geldiginde duraksadı. başını kaldırıp merdivenin sonunu görmeye çalıştı. binlerce basamak gökyüzüne uzanıyor gibiydi. beyaz bulut öbeklerinin arasında son bulan bir merdiven. kendini sonuncu basamakta hayal etti kısa bir an için. sanki coktan varmış da dinlenmeye başlamışçasına oturası vardı daha ilk basamağın başında. ihtiyar bacaklarını yokladı, kanı zar zor pompalayan damarlarını, ağır kalp atışını ve artık hiç geçmeyen yorgunluğu duyumsamamak mümkün değildi. rüzgar çıksa hareket edeceği yönde, belki çıkışını kolaylaştırırdı bu. basamağın soğuk taşına biraz daha yayıldı. serinlik iyi gelmişti. ama yukarı atacağı her adımda ısınacak olan bedenini düşündü. bulut öbeklerinin arasından yüzünü gösteren güneş yakıyordu. yolunun üzerinde ise tek bir gölge bile yoktu. göğsünü tuttu. dayanmalıydı, dayanacaktı. bir trabzan bari olaydı. dayana dayana, ağır ağır çıkardı. yukarı baktıkça sanki basamak sayısı artıyor gibiydi. uçsuz bucaksız bir merdiven uzanıyordu önünde. ve h

yaz-dı

vakti gelmişti ölümün / yağmur mevsimi almadan karanlığı / yüreği buruktu yalanın / oysa her vakit ölümsüzdür / her ölüm vakitsizdir / derdi gece, kokuşmuşluğuyla / dönmeden mevleviler hiçliğe / bilmeden vaktinin dolduğunu yağmurun. / sunmaksa şimşeklerini güneşe ağtıl aşkın belleği / reddidir varlığına tanrı'nın / yaktığı ağıtların / oysa kıyametine sildiremediği korlaşmış yokluğu / bekliyordu vaktini yağmurun / ölmeden evvel.

biz gibi, buz gibi, aşk gibi

oralarda bir yerlerdesin. ben seni bilmeden de vardın. ben seni unuttuktan sonra da var olacaksın. bir kadının kahkasında, bir adamın bıyık buruşunda var olacaksın. geceleyin ne idüğü belirsiz bir kedi miyavlamasında. baş ağrımda. komşunun matkabında, zamansız bir saatte. rüzgarın uğultusunda bile olacaksın. utanmaksızın arsızca gireceksin en olmadık düşüncelerimin arasına. nasıl yadsırım seni? istesem de çıkaramam seni oradan. hem kabusumsun hem de cennetim. gecemsin, mırıl mırıl dilimden düşüremediğim şarkılarımsın. kendime acımalarımsın. sabah esneyişim. kavuşamadığım tüm âşıklarımsın. ve adını bile unuttuğum sevgililerim. hiç geçmeyen sarhoşluğum. nasıl oldu da seni daha evvel fark edemedim diye şaşıyorum şimdi. kör gibi gezmişim. şah damarımdan da yakındın halbuki. kaç yıl daha yaşarım kim bilir. ama topyekün boşa gitmiş gibi. sensiz. değişen bir şey yok. bundan sonrası da sensiz. dipsiz. sonsuz. umurumda değil. var olduğunu biliyorum. gerisi sözcük. peş peşe babil'e uzanan

sen

günlerdir gebesin ölüme /  cismini kaybediyor düşlerin / dokunsalar / dalga olacaksın kıyısız adalara / verseler / çoğalacaksın ıssızlığında hayaletinin / tik tak tik tak / adımlarını sayıyorsun dünün / yıllardır bekliyorsun itirafını / gerçekliğini buluyor şimşeklerin / kırbaçlasalar / bahçe olacaksın uçurumdaki göğüne / sevseler / bir daha asla olmayacaksın sen

sarhoş

kalabalık.  insanların ortasında bir yalnızlık şatosu kurguluyorum. barların olduğu bir sokakta, sokağın kenarındayım. beş yıl evvel oturduğum sokak burası. o zamandan beri daha da kalabalıklaşmış. bazı geceler sığmıyor sokaktakiler. taşıyorlar. o gecelerde buralardan geçmemeye gayret ediyorum. aslında o akşamlardan biri.  yine tablet bilgisayarımla oturmuşum , hababam yazıyorum.  yazacak ne buluyorsam, ben de şaşıyorum kendime.  küçük bir üretim makinası gibiyim bazı akşamlar.  kulaklarımda devotchka, how it ends diye fısıldıyor. sanki şimdiden haberdar kaçınılmaz sondan. sigara dumanı nefesimi alıyor. ne çok sigara içiyor bu ülkenin insanları.  sigarasız var olma kabiliyetlerini yitirecek gibiler.  hafif bir esinti otur diyor. daha çok es diye sesleniyorum rüzgara. es ki dumanları taşı benden uzağa.  gecen hafta sohbet ettiğim garson kültablalarını temizliyor. benim masamda temizlenecek bir şey yok. beni es geçiyor, görmüyor. görse ne fark edecek? beklediğim o değil ki! oturduğumda h

karşılaşma

yolda giderken başını çevirdi adam. bir yerden tanıdık geliyordu az evvel yanından geçen kadın. dönecek gibi oldu, seslenmek istedi. ne diyeceğini bilemedi. yürüyüşü, başını tutuşu, kokusu... bir iki dakika adam kalakaldı, kadını seyretti. sonra aklına gelmiş gibi, ters yöne, kadının peşinden yürümeye başladı. aralarında yirmi metre var yoktu, seslense, kadın duyabilirdi, ama adam seslenmedi. kadının uzun saçlarının dalgalanışını seyretti, seslenmedi. öyle iyi biliyordu ki bu dalgalanışı. bazen kadın o saçı kulağının arkasına sıkıştırır, bir lüle hep asilik edip yüzüne düşerdi. anımsadı adam. kendi kendine gülümsedi. seslenmedi.  önündeki kadın bir mağaza vitrinin önünde durdu. adam  da bir kaç mağaza ötedeki başka bir vitrine baktı. ne mağazasıydı, bilmiyordu adam, nereye baktığını da. ama vitrin camında kadını görüyordu. yansıması değildi bu kadının, bu açıdan vitrine yansıması mümkün değildi zaten. anımsıyordu adam, gülümsedi. kaç yıl geçmişti? içi sıcacık oldu adamın. kuş gibiyd

şimşeklerin çaktığında daha çok sevdalandım yağmuruna

anlatmak istedikçe seni, kendi içimdeki boşluklarda boğuluyorum. anlıyorum artık, hep suretlerini sevmişim, sevmeyi öğrendiğimi sandığımdan beri, suretlerinle avunmuşum, aradığım senmişsin halbuki bunca yıldır. hayal gücüm seni hayal etmeye yetseydi, aynen olduğun gibi hayal ederdim. ne eksik ne fazla. tüm kusurların ve korkularınla. yüzünün, bedenin, ruhunun her ayrıntısını bir tanrı özeniyle yerleştirir, daha yaratmadan, aşka düşerdim senle. hele ki kızgınlıkla gözlerinde çakan şimşeklere baktığımda, sahip olsam, otuz ömrümün her birini ayrı ayrı kurban ederdim yoluna. öncesinde kendimi bilmez bir halde, berduşmuşum. seni bilmeden evvel, kendimi de bilmez bir haldeymişim. ve bir tanrı aymazlığıyla debeleniyorum bilinmezliklerde şimdi. vakitsizce kaçtığından belki de bu debelenişim. acele ettin. biraz daha kalabilirdin. söyleşmeli, sözleşmeli, daha çok konuşulmalıydı. aşığın maşuğuna doyumu olmaz ya! sadece bunca sene ayrılığın bir parça tesellisini bulmak isterdi gönül. kalsay

dedikçe

gidiyorum dedikçe kaldı / kaldıkça başka diyarların ömrünü sürdü / canavarına gebe yalnızlığında / öteki perilerin canını aldı / şimdilerde yalanını arındırıyor masum şeytanların / elleri kan revan / doğumunu erteliyor tiranın / kaçırdıkça zamanı yiyor / bucaksız yarınların / ardına evrilmeden / aşka kaç ölüm var / ağlaşıyor cennet cüceleri / birdir bir oynarken cesetleri / varamayacak özleminde geceleri / geliyorum dedikçe

haziranda nazan

haziran unuttu lülelerini / gözlerindeki şimşekleri / ilk sıcaklarda bildiler geri dönüşsüzlüğünü / belki de hiç değildin / dolunayın gülümsediği güzel / haydi yoluna, vakit kaybettin / başka bir ömürde bulursun elbet / bu diyarda unuttuklarımızı / dert değil, seni bilmedi düşler / hiç var olmadı sözlerin / belki bilenin çıkar / gecikmiş bir ömürde.

sınırlarda

bu daracık mekanda ne arıyorum yıllardır? kurtulmaya çalıştıkça daha bir hapsediyorum benliği bu etten duvarların ardına. salt bedensizliğe özlemimden ölümü düşlerim zaman zaman. kendi kendime karar verip yol alacağım ani bir eylem olarak değil, bunu korkaklık olarak atfederim. hayır, zamanı geldiginde çıkacağım yeni bir yolculuk, daha evvel hiç yaşanmamış türden, metafizik bir yolculuk. cehennem ve cennetin başka diyarlarda olduğunu sananlar, ey kulak verin, beklemeyin başka yaşamları! her gün sırat köprüsünden geçiyor ve bodoslama cehenneme düşüyoruz. zira hepsi burada. cehennemi de cenneti de yasamış bir deliyim ne de olsa. ve gördüklerimi anlatabilecek olsam, tımarhaneye ebediyete değin kapatıldığımın fermanı olurdu. kim miyim ben? tuhaf bir benlik. adsız. şekilsiz. kısaca: deli! raporunu yemiş bir kıt akıllı. ama sokaktaki deliden farkım maddi, bir bedene sahip bir nesneye odaklanmamış bir deli olmam. bu da beni bambaşka bir boyuta sürüklüyor. korkun benden. ben korkuyorum zira

söz

sözcükler hiç var olmadı. yineledikçe anı. zaman durdu / / gitme

neylemiş bu kul ya azap!

boşa gecmiş damarlarım yarıldığında / hücre aşkına vurgun yiyeceksin / karıncan olduğum her saniye / bir ömür alıyor yarından beter / sonra hep söz olacaktı / lanetledigimiz her besmeleyle / vurgun yiyor cehennemin / şişenin dibine vuruyor kusmuğuna bandığın düşlerin / gel vazgeç benden / ben sana hiç yar olamadım ki / vazgeçtikte kendimden daha saplandım ben batağına / seni. özlersen. / adımı anma yeter / seni hep seveceğim. bil, / ve unut venüs. ellerini yolduğunda / tüm ayetlerin yangına geçşe yüreğim dört bin dört yüz kırk sene / yalanlasak tüm kitaplarını / hiç yaptığımız gibi / ben seni hiç sevmedim ki...

debussy dinliyor

karanlık gündüzlerde mağrur  mağaralara yağan gökyüzü  nasıl da çağırıyor ölümü  wagner etkisinde bir alto  düşman ağır aşklarla yaklaşıyor müjdelediğinde çoğulluğunu birleşiyor gece yarınlarına  bekliyor mallarme dört dörtlük  nasıl da yalnızlık kokuyor par de moi bestelediği her meleğin yakarışında başka bir baudelaire düşüyor salı gecesine kurallara karşı ritmleri kovaladığında sözcükleri unutuyor eşitlediğinde yağmuru ortaçağ şairleri meryem'e yakardığında je vais rire de mourir  yak bizi tanrıça  son dizelerini ruhlara iç çektiğinde beş yıl kala çekip gitmesine  bitirir vedasını aryaların   atonal

gel gör cehennem seni neyledi

her yanışında bin ah eyledi meleklerin / nasıl da tıkandın yüreğim nefes alışında / ve ben hep sendim / baktıkça suretimin sende eskiyen imgeleri / nasıl da varırsın ıssızlığına fırtınamın / belki beni hiç sevmedin / ve yaslandı tüm sözlerin aykırı bir gerçekliğe / ararken sorulmamış soruların yalnızlığına / nasıl da hayaldik rüzgarın zayıf ışıltısında / daha gidilecek acılar vardı / bildiler adını daha kusmadan israfil'in düşlerini / unutulmuş masallar fısıldadı aşka düşen zebanilerin kaderini / her dokunuşunda kadife işkencesine mahkum / isevi bir baharı betimledi cennetim / geleceğin tanrılarını öldürdük ortaçağda / ve aslında senin yalanındım / uyandığında kahpesi kayıp bir savaşın lideri / sana otuz ömür vaad etti bedbahtlığın / ben seni hep sevdim / ama gelmeyecek bir zamanın sonsuzluğunda / adını hiç almadı belleğim / taksidi bitmiş taksiratların / elçisiydim / gidişinin

an gelmedi

vakti var dört halifenin geç bu yolları ölüm tatlı dokunuşunda bıraktığında kendini oysa hiç bir yol aşka çıkmıyor sevgilim güzelleştikçe fırtınalarınız, şimşekleriniz nasıl da fanidir sözleriniz bilinmektedir hiç bir güneş düşmüyor yalnızlığınıza kuleni saklıyor zebaniler kralı, bilesin sen ki, fil dişinden yalanlar oyarsın artık sesin erişmiyor uğultularına nemflerin bırakın zeus tarlasında yeni tanrıçalar yaratsın bırakın demeter kaçsın yeter ki aşk bir ihtimal kazanmasın ve hiç yaşanmadı sevişmelerimiz bir anlık kesişim değildi uzayda yaşadığını sandığın geceleri gökyüzüne bulutla yazmıştım ne güzel de sarmalamıştınız düşlerinizle gördüklerinize inandık arsız saatlerde birdirbir oynarken şehrin öksüz çocukları nasıl da güzeldir sanrılarınız bırak bir tanem düşsün karanlığa bu beden senliğin içinde kaybolmuş bir fetüs doğurduğun onca şeytana inat bırak ağlasın cehennemin henüz dördüne çok var sevgilim

lost in your pale blaue yeux, sevgilim

go like defin defnetmeye defolunca darling / who the f..k bekler dich / j'attends pour toi lange zeit / das sein allein war es wert / for all the günler gelmediğin / ich wusste die wüste wurde ein wurm in mir / ne gelir elden, güneş eridiyse / stay away all the days / when the dance begins to rain / beni benliğinde belle bebeğim / je sais un petit secret / mon cher péché

aşk bu şehre gelmedi

istediğim şekilde seviyorum işte seni / martin demişti hannah'ya / bekle, vakti değil / elbet seni bir gün senin istediğin şekilde seveceğim / elbette bir gün / bir ömür boyunca beklemişti hannah / koşulsuz hannah / vefakar hannah / aşık hannah / bir ömür nedir ki, seni otuz ömür boyunca da beklerim / demişti hannah martin'e hannah, hannah olduğu ömürde kavuşmamalıydı zaten martin'e / hannah kim, martin kim! / bellek beklemeyi yeğ görmüş kendisine / beklemekle var edecek evreni / ve bahşedilmiş hiç bir ömürde muradına ermeyecek belli ki / koca bir evrende otuz ömür... / nedir ki / bekle desin sevmeye...

merhaba

anıları siliyorum ne işe yaradı ki aşkın? üç beş dize yazdırdı gerisi hikaye yazarı doğmadan ölmüş yağmur dindi gelecek yaz günlerine şarkıları inleyelim besmele çekmeden girdiğimiz denizleri içelim yalanları helaya döküyorum oh diyor sabah çiğsi alaca pencere pervazlarına işiyor boşluğa kocaman bir SON ekliyorum gelecek yeni tutkulara bakmak lazım

uzak

deli bir rüzgar olacak / kan kırmızısı bir günde inecek / eriyen ahşabın güzelliğinde kant inleyecek / sancak savaşında el yanacak / ecel akacak / yak yAK yarrak / sivas sustuğunda / brecht hep bilecek cahilliği / yaban eller derdine yandığında / geç bunları diyecekler / geç bunları anam babam / ışığıma engel olma!

maymun

üç maymun oldum / hamdım / asla pişmeyeceğim dünü iple çekmektedir dalgaların / sislerini sevdi kabusum / geç oldu / son vapurun köpüğünde boğulacağız / git / gözlerini bırak da git / bakaKALmasınlar

sanki

asırlar geçti dehlizlerini arşınladım bu ömrün çamurunda serildi meleklerin var mıydın sonrasında? bilmedik, yaşamadık, olmadık boşlukta varlık yoksunduk yaLANlar geçti zahir tezahür eden sendin sol yanıma neFES almayı unuttum gece olmadı ayın arkasında dinlemedin, duymadın, olmadın hiç sevDİM ya da hep sevMEdim kan revan bu aşk günler geçti salizelerini tek tek saydım yokluğun ateşinde yandı yarattıkların öncesinde hiç olmadın

sırça

ellerimi sana gönderiyorum, al sakla! balmumu bir aşkı yontmada kullanmak istedim. ellerim eridi! sen kaçtıkta kovalamak istedim, kor bir kuyuya düştüm. anladım ki bu sevdanın zalimi de alimi de ben, kovalayanı ben, sorgulayanı ben ve galiba tek düşleyeni de ben. kendi yarattığım suretim miydin yoksa? belki de HİÇ var olmadın, adını dahi uydurdum. einstein'ı sorguluyorum seni düşündükçe. hangi paralel evrende yitirdim elini? daha mı sıkıca sarılmalıydım boynuna, ki hiç bırakman mümkün olmasın belimi. belki de paralel evrendeki bende mutsuzsun şimdi... yaşadık ve bitirildik belki de. her evrende buluşamayışımızı gün doğuşuna bağışlıyorum. ya da benim evrenimde yaşanmış tüm buluşmaları yunus zarifliğine bırakıyorum. azat olsun düşlerim. zaten hiç biri yaşanmadı ve herşey birDEM ibaretti. sen başka bir düzlemde yaşıyorsun kendi evrenini. artık bir küme kesişmeyecek belli ki. rakamlar tesadüfi kesişti bir an için. bir an için dünya yörüngesinden çıkacak gibi oldu. 1 an... o

bahtıma

haber düşmedi bu kıtaya şey lar tan vakti doluştuğunda genize gelmesin karAnlık yanılsamalar ben sana mecbure kalmadım hiç yaŞam zatEN sENsiz

4

dört yıl oldu sevgilim dört yıl iki gün sensizliğin düşündeyim uyanmaya çalıştıkça daha derin uyuduğum serseri günlerimizin acısı damağımda kaldı suretin sol yanımda silikleşti özlem baki bindörtyüzaltmışiki gün oldu sevgilim son kez ısırdığın tenim acıyor ama karasular seni anlatıyor yansımalarından ziyade seni hapsettiğim anılarımı paketliyor pembe kurdela takıyorum kaç yıl geçecek sevgilim seni göreceğim güne dek?

izahat

izafiyet/ yalan! dedim, dedikçe daha çok aşık oldum/ elin değmedi elime, ve hikayeydi su aygırım olduğun gece/ neydi bizi bir arada tutan masal? nafile beklediğim namazlar izahları namümkün sevdaların/ bekleme beni gayrı artık yasaklıyım ulkende senin

ayrı gayrı

dün yine rüyama girdin! bütün gece senle, yetmedi bu ayrılık? gelme de koynumda ısıtayım seni, sarsmayalım artık bu düzenleri Sen korktuğun sürece, Atarım boynuzundan gecenin, meydan okur, okutur örtmeden gündüzünü, acının  yağmur yağmalı bugün, beklediğim yağmur da değil. serçeler şarkısını red ediyor sevişmelerimzin! sen değildin gördüğüm değildin ben yanılgım daim olsun isterdim

ozan

kalaba kal aba sana gitme demedim ki! rahvan bir düşte kulların. aMÂ karanlıklar ölü ozanın dilinde yaVan bir de yelkovanlar var mavinin haşarı çocukları kaosuna aşığım gök yüzüne yazılı ne sen benimsin ne de ben sen öylesine vakit dolduruyor bu ruh nihayet

not defteri

uzak diyarların kağıdını taşıdım senin kayboluşuna adamak için prometeler ağlamasın ben seni yine özlerim

deli

kamburum güneşe dönük yüzüm cehenneme seni bekliyorum gözümde seller sen valslerini eda ederken ciğerlerim sakatata çıkıyor promethem ol istedim boş (deliliğime) ver seriyorum şiirlerimden halını ayakların buza değmesin yolun kuş olsun tez gelesin şiirim ol istedim hoş (cadılığıma) ver

çapkın

hangi güzel çekti canın al senin olsun umurumda mı? el senin ayak senin hele erkekliğin, komple senin olsun yeter ki kalbin bende kalsın...

yoKluK

peyin patlamalarıyla doluyor hayat elim bağlı, ayağım yorgan karanlık çağların efendisiyim dişisine zorla kendine sevdiren ben oyum senin hep kaçtığın suretin bırak kendini bana zevk-ü sefa alemlerinde dolaştırayım tüm uzuvlarını titresin yüreğin aksın kanın kana bulansın sokaklarım kimse duymasın aşkımızı aktıkça kanın yıkansın insanlık beni hiç sevmedim ki... sevilmedim ben sadece bekledim beklenmedim uzadıkça yolum susuzluğum arttı yüreğim dağlandı  ama sen hala yoksun...

garaip nağmeler

sarın beni tek tek la fa sol re do kimseye sezdirmeden kabuğum olun karanlık gündüzlere sırça benliğim üşümesin

zerafeten yok oluş

zarafetinden ölümler beğen bu gece yılan olup koynuna gireceğim, öyle sessizce geleceğim ellerin açık beni saracaksın önce şah damarından alacağım tadını sonra yüreğini yutacağım en son erkekliğini öldüreceğim sana bir meyve peydahlayacağım seveceksin bilmeyeceksin

kelebek etkisi

kelebek zarifliğinde konuverdin yapraklarıma bir çiğ tanesi kadar tatlı peri kızlarıyla sarmaladın yedi denizi her gülüşünle biraz daha sen bilmedin de mi devasa duvarını inşa ettin Berlin'e ki yıkıldığında bir çekiç de ben aldım elime çin seddine kadar döşedim kelebeklerden bir hare sadece ellerini öpmek için gelme artık bir tanem, ben senden uzaklara aşığım sen sadece tetiktin Glencoe fırtınalarını, denize sürüklerken virüs beni çoktan sarmalamış olacak geç kalacaksın dağları delmeye var ki, geç kal new forrest atlarına onlar yine de tüm zarifliğiyle, rüzgarda yelelerini savurarak koşacaklar mavi çiçeklerden oluşan halının üzerinde var ki, görmeyi ver bu aşkın gidişatını... çaresiz bu hastalık, çaresiz bu aşık maşuksuz da güzel geçmiş gelecek bulutlar elbet sevecek kuru kum tanesini, elbet bir gün şeklin ne ehemmiyeti var? var ki, bilmeyi ver, benden içeri sen olduğunu... ben yine bulacağım seni, yine kaybedeceğim, ve yine yeniden seveceğim sendeki sur

veda

değil bu sendeki benim yazık oldu o sevişmelere bu bendeki gidiş değil dönüşüm artık mümkün değil belki yarın başka bir köşesinde elin değecek elime durup düşüneceğim bu bendeki kapın değil haydi başka kapıya...
dövdükçe yaşam ağacı elmalarını ne diye adem lazım havvaya köteği göstermek için? elim sende oynamadık hiç belki ondandır tüm melankolim hiç sana aşık olmadım belki bu evren bize dar ne diye dönüp baktın, ben gayet neşEli izlerken seni... olsun, bu da geçer...
bu diyar senle de olsa güzel senSiz de öyle değişlendikçe her gün suretin nasıl çoğalıyor bakışın belki ben sana geç kaldım umurumda mı? bana sen lazım değil

kaos

poseidonsun hera ve Zeus yüreğim sağlandı uyku delirtoor beni deli sanayisi karman çorban ne konuşursun ve kadın zırvalar boş laflar hepsi de domuz paranoya tıkın lan beni zindanlara

muje Şah devri

siz kadınları alın ayak altına tüm analar güzeldir tek bir günde çiçek götür 364 dayak eyle yasasın feministler anlamını bilseniz tutar her feministin cennetine gider bir maçı tanrı yerine koyacağına gidin lan ibneler helâlinizle sevişmek sevap yan bakacağına başka küçük kıza

yazdıkca bitmiyor

nihayet aŞka geldim kusursa şiirde gelsin politika beni aşar kesitim sizi parçalar oh be dünya malı fani bırak da yunusların Deniz'de oynarken seyret sende Rabb'dan daha büyük kudret mı var? öyle güzelsin ki imana gelmiş kant bile ben kimin oldum bilme wittgenstein söylemiş bağıra bağıra dilim s ana yetse dubai cennet olur ellerin malı kendine sen ne yaptın onu söyle Allah'a hakaretin kediye ya kendin ay na da nesin? Aziz gelmiş dile 23 gece ellerini bağladınız eller kime teper yakmak da yetmedi size ah bu diyar bana cehennem yandık aşk ateşiyle Allah kurmuş beni neylediyse güzü yaz eder elbet bir gün yüzün döner Ayyip senin Kadıköy bana sat dünya'yi duman edelim GuZel insanlara acı dualarım kabul olsa cennetin ana okur

sustuğun geçse

yorulmasa su beden neler ederim sana ah eder tüm kuşlar önünde imana gelir tüm aşuklar rabb neylediyse GuZel eyle çarpık okur diller bu diyardan gideli meğer asırlar olmuş glencoe beni paklayacağım Scoth'u da pek guZel tatlı tatlı beşer fındık kıralın eklemine eder tay tay bakacaksınız kırar maaşını Nur yakan sus sözcükler ellere mahsus bize sevişmek düŞer

yoruldum Meşke

boğuldum Deniz'i Yin Yan gekühlt parles Bois Française ou nô parle pas mois aussi hèle bir de japonca bilsen vay halimize die for me eğen the night comda zirvaldik isteyim göz yaslanmış elin Çinine çinine iCine ah vuslatını netleşin yorgun düşer eller eğen the night is laughing all day just a kiss for all night sleep tu compris? cevap kırk iki

geç bunLArİ

dedi kodu dedikçe çoğaldı suretler toz içinde atölyen ey tanrı ŞeyTen dine geç ısırırım bak o tatlı dudağından vAllahİ geçmem yAramaz misin SEn!

ayın onbaşı

ayın onbaşısı gelMis bak ne kadar guZel yatıyor tüm Real'iyle meŞk atlatman ne kadar Kore'm deli etme beni uzak kaldın bana gündüz sıra En'de guid men Elifi şiştin mı balım all Winter will come dü mal furyası. suretler canlanmış ırkı na ağzına macun akıtmış bok bol hangi diyarda okursan ol ötekin daim kalacak faşizm ancak aŞka yenik düşecek

aksaktım

ASİik ateşi girmiş içime vuslat ebende ney üflesem geç bunları kulaklarına su kaçmış ellerim yaNmalı Haydan gelen hayyAma gidEr dinLeSen eller dize gelir aMa sendeki bu dokuzlar varken bendeki yediler be boka yarar domuzSun güneş olsan kime yeter ben sana Ay oldum sen de beni secdene yatırsan gençler ne der! b/Leke cilve etme bana böyle ah edip yollara düşecek bak yine

geceler guZel eyler

eller kavuşmayınca gündüz ruhlar danseder aŞk ateşiyle gece

belki başka bahara

beklerim dedim aşkıMa anlasanA!

geç ruh

geceleri uyumadık hep dolaştık acıları aşk eyledik yandık yaklaştık senle ellerimiz kabusu olmasın gündüzü sustuk ama belki de konuşmayı bilmek gerEk eğlendirdi beni geçseK gündüz ben nasıl asılsam geçdiniz gündüz ben nasıl yansam eylemcim titre ellerimiz serseri

ramba

sagol be Ramba nasıl ihtiyacım vardı size hep sizi önce tutmaktan derdimi söyleyemez oldum bir hapsedin

yandım

her görevde gördüğümde seni nasıl yandım ayın oncesi gibi güneşin olup etrafımda don gezegenler hİzaya gelsin kendiliğin bana kalsın yeterli değil mı tabisi aşk ateşi beni böyle eylemiş elden ne gelir bAŞKa
hodri meydan! ben allahım! übermenschim big bang ve kara deliğim madem öyle çık karşıma!
zamanı tersine çevirmeye karar verdim. işte açkılıyorum! önce söz vardı, oku! güneş ayın etrafında pervane olacak! hem de ispatsız! saygısızlığın olduğu sınırlarda faşizm doğar bekle! devrim çoktan başlamıştır!
aşk ne güzel eyledi ellerin küçük kozmik uzayımda gezinirken ben seni hep sevdim

sorgularında

sen sorguladık dedin dünya battı gelemem dedin izledim sen kaçtikça izlerini sürdüm gel hadi eziyet etme tozların içinden suretlerin karınca duasında sen hiç sevdin mi ki?

ömürlü

denizler anası poseidonsun ellerini bağlıyorsun yaz gelecek mimlenecegiz korkmuyorum!

yıllarca

hep siz konuştunuz dilimi kopardınız zorunda mısın dedikçe yüreğimi dağladınız işkence ettiniz yargılarınızla zalimdiniz beni sinirlandırdınız ama öğreniyorum aşka geldim mecnun diyarında sıra bana geldi şimdi hem zalim olacağım soru sorup kızgın demirlerle paklayacağım cehennemimde kül oldukça. siz cenkte zevk-ü sefaya dalacağım zira sıra bende ben konuşacağım

sakallı

düşündükçe içimdesin günesin yedi renginde sığmıyorsun hiç bir boşluğa gül cemalinde kaybolmuşum öl desen ölürüm

deli

gündüz ağlayıp gece sevişeceğiz her geçene secde etmeden devam edemeyeceğiz dilin dudağımda azgın ağzın boynumda bekleyeceğim elbet geleceksin

sen

sensin benim allahım ne zaman an-la-yacaksın? her gidişiniz biraz da geç kalıyor bahara vakit var mı diyor yüreğin? vakit geldi aşka yüreğim dayanmıyor

aşk

gündüz sen anlat sevdiceğim gece secdelerde sevişelim sorgusuz sualsız dillerimiz başka ülkelerin dehşetinde karabasan sevsin hadi gel naz eyleme bal tanem yüreğimin içindesin

doğum

ben senden sen benden suretlerinde doğdum her gün yeniden geceyi gündüzle yoğurup hadi meşk edelim dedik

güz vakti ölürüm

sokaklar seni bekliyor kaldırımlarında salınmaya sen geciktikçe ellerim kuş oluyor bulutlarını öpüyor gizlice sen bıkmıyorsun düşleri ertelemeye gel diyor dinim gel diyor üzelim belki yarın kavuşuruz

dolunayın gölgesinde bekle

hangi zamanda ellerimiz buldu sonsuzluğu? seni nerede yaşadım ki kaybetmişçesine buldum gülüşünün betimini? yeniden hep yeniden, dolunay olsun, gözünü alsın, beni ansın yüreğin... yokluk bu değil, kelimeler yitiyor sisin ötesinden bakıyorsun, uzaklaşıyor saatlerin, içime girdikçe bedenin. karanlık öyküler yazıyorum kana susamış aşkların gölgesine belli ki bu hikaye yazılmayacak homeros dilinde ya da taştıkça hiç bir öyküye sığmıyor gözünün griden uzanan mavisi düşlerimde kalıyor ben seni bilmeden evvel yaşadım kabala dilinde yazdığım harfler ben değil, yitirdikçe her gelişini, gölgelerimiz uzuyor uzay dizininde bildim ki bilmediğim kadar varsın betimimin benliğinde var olmak bu değil, ışıkların hep mavi ne diyor? sarmalların arasından, çarkın döneceği geceyi bekliyorum dünyana girdiğim an nefesimi kesiyor, yok oluyorum karşında telaşın duvarını kuruyor, dünyan bana ellerine verdiğin şekillerin kadar temas ediyor bedenime, dolunay bizi ispiyonliyor  gitme diyor, ge

gün-ah

sOnsuz, uyku-sus gece sessizliği be(de)nden öte s-en beri(de) gün-eş gelmiyor sarı sanrı sancı ekseninde bağlıyor zamanı saatin ters y/önünde percinleniyor aşk belki ah edecek gün(ah) olacak zamanların yAnsız bırakacak kendini serin yaralar sOluksuz yAkacak kAnımız dolunay vakti gideceksin sOnsuz, sus pus kAlacaksın süres-iz orman cininin ininde dolunay tesadüfüne değdiginde kAYb-olucağız yalnız