düşmüş melek III
III.
- bir kaç hafta evvel -
kan ter içinde uyandı. birisi onu çağırmıştı barış çağrış. doğruldu yatakta. "kimsin sen?"
karanlık oda sessizliğe gömülüydü. kulak kabarttı. kendi hızlı solumasını duydu sadece. yataktan kalktı. pencereyi açtı. baharın soğuk havası içeri sızdı hemen. nefes alışının normale dönmesini bekledi. gözlerini kapadı. uzaklarda bir yerde bir köpek uzun uzun uluyordu. son günlerde olanı biteni amımsayınca omuzları çöktü, başını eğdi. her şey ters gitmişti. yaşam içinde hedeflediği hiç bir şeye ulaşamamıştı. ne istemişti sahi? anımsamaya çalışırcasına gözlerini kıstı. pencereyi kapadı. mutfağa gidip bir bardak su doldurdu. içmeden elindeki bardağa uzunca süre baktı. soğuk olsaydı bari su. gülümsedi. gülümseyişinde acı bir şey vardı, dudak etrafındaki kıvrımlarının belirginleşmesne, kırışıkları ortaya çıkaran, ve gülümsemeden ziyade asık suratlı bir ifadeye dönüştüren bir şey. evet, ne istemişti? sanki hiç biri var olmamış gibi tek bir şey gelmedi aklına. bomboştu işte! hani şu zavallı beceriksiz dedikleri insanlardan biriydi o. suyu içmeden mutfak tezgahına bıraktı. başını ağır ağır iki yana salladı. iç çekti. damlayan musluğa ilişti gözü. kaç aydır tamir edecekti halbuki. bunu bile yapmaktan acizdi. üstelik su faturası da kabarıyordu bu yüzden. sanki öbür faturalarını rahatlıkla ödeyebiliyormuş gibi, bir de bu tuz biber oluyordu üstüne. tezgaha sertçe elini vurdu ve bardağa çarptı. cam bardak dengesini yitirdi, bir iki sendeledi ve denge savaşını kaybederek tezgahın üzerine yanlamasına düşüverdi. su hızla her yana akmaya başladı. bir an için suyun tezgahın üzerinden yayılarak aşağı akmasını seyretti. senin de canın cehenneme! bir suyu bile içmekten acizsin! bir an şaşırdı, sesi gecenin içinde yankılanmıştı. üst komşusu kesin uyanıp yere vururdu birazdan. komşulardan şikayet işitmekten de bıkmıştı. sanki kendileri gece vakti elektrikli süpürge çalıştırmıyor, kapıları çarpmıyor, bağırıp çağırıp sabahlara karşı kavga etmiyorlardı! ama onun kırk yılda bir çıkardığı sesler sorun olabiliyordu. zaten kavgalıydı iki tanesiyle. homurdanarak bir bez aldı. yaladın mı tükürdüğünü daha bir kaç dakika bile geçmeden?! hani canı cehenneme'ydi? homurdanarak kuruladı ıslak yerleri. tam doğrulmuştu ki, hah, evet, anımsamışçasına elini salladı; kendini bulmayı istemişti! sanki çok uzaklarda kalan bir istekti, yıllar evvelinden düşlenmiş ve çoktan vazgeçilmiş gibi. oysa hiç aklında çıkmayan, ona bunlarca yıldır yaşama tutunmasına sağlayan etken ivmeydi bu uktesi. kendini bulmak! bulunca ne olacaksa! peh! başı göğe erecekti sanki! nirvana'ya erecek, aydınlacak, erecekti yani. işte erdiği tek yer tezgahın üzerini ve yerleri ıslatmakta olan suydu, başka hiç bir şey değil. o da herkes kadar hiçkimseydi işte. bezi sıkarken artık böyle devam edemeyeceğini anlamıştı. yolun sonuna mı gelmişti yoksa?! yolun sonu. iki kelimecik, ama sanki bir şey anlatıyorlardı.
Yorumlar
http://www.youtube.com/watch?v=VYCOg-yglNM
sn
müzik parçası için teşekkürler. dinlemiştim daha evvel, ama güzel şeyleri anımsamak ne de iyi geliyor! teşekkürler :)