ayakkabı
bir öğleden sonraydı. tam köşeyi dönmüştüm ki, ayakkabıma giren taş batmış, can acısıyla durmuş, ayakkabımı çıkarmaya çalışıyordum. işimi bitirip de başımı kaldırdığımda seni gördüm. yanımdan geçiyordun. beni görmemiş, yanımdan geçip gidiyordun işte. nutkum tutulmuşçasına bakakaldım sana. aylar olmuştu seni göreli, işte yoluma çıkmış, ama beni görmeden yanımdan geçip gidiyordun ve ben gıkımı çıkarmadan gidişini seyrediyordum. saçlarını farkettim hemen, nasıl da uzatmışsın, kalçana kadar. o güzel biçimli kalçanı örtecekler neredeyse. dön bak ne olur diye yalvardım, duymadın beni, adımlarını atmaya devam ettin. peşinden koşup, kolundan yakalamak istedim. şaşıran yüzünü gördüm. ya da rahatsız mı olurdun? sahi ne derdin bana? içimden binlerce kez koştum, binlerçe kez sana sarıldım, binlerce kez o minik burnunu öptüm. belki kızardın bana, ittirirdin beni o narin kollarınla. sen yürümeye devam ettin. o güzel saçlarını öpmek isterdim oysa, salık bırakmışsın, nasıl...