günter grass ve "soğanı soymak"
radikal kitap'ta ilk tanıtımını okuduğumda bir hayli heyecanlanmıştım. goethe enstitüsü'nün kütüphanesi'nde görünce de hemen el koymuştum.
grass'ın yazın dünyasındaki yeriyle ve bu yıl ders programıma almak istediğimden değil sadece, bu kitabıyla edebiyat dünyasını karıştırmış ve kendi hakkındaki tüm görüşleri topyekûn altüst etmiş olmasından da kaynaklanıyordu heyecanım.
gençliğini olağanca çıplaklığıyla ele alıyor ve Hitler gençlerinden biri olduğunu, hatta 17 yaşında ss sathında savaştığını bile itiraf ediyor bu kitabıyla.
dilindeki sarkazmın derecesi, kendisini yargıladığını zaten belirliyor ki, o da zaten bunu saklamıyor. her ne kadar gençliğin verdiği ateş, bir yerlere ait olma ihtiyacı ve bilgisizlik gibi gerekçelerini sıralasa da, dönüp tüm bu gerekçelerini alaşağı edip bunların bir özür olamayacağını da ifade ediyor ve bir anlamda başkalarından evvel kendini sorguluyor ve yargılıyor.
kuru itiraflar silsilesi de değil bunlar, yukarıda da söylediğim gibi, grass'ın alışkın olduğumuz sarkastik dilini bu sefer kendine döndürmüş olmasının ışığında anılarını zaman zaman soğan zarlarının arasından ince ince ayırarak dillendiriyor, zaman zaman da kehribarın içinde yıllandırarak tutmuş olduğu bir böceğe veya benzer bir canlıya benzeterek aktarıyor. bazen zorlanıyor anımsamakta, kehribarın ya da soğan zarlarının işe yaramazlığından dem vuruyor ve betimlediği anının belki de sonradan aklında o şekilde kalmış olabileceğinden dert yanıyor. anılarını ve itiraflarını bizlere ifade ederken iddialı davranmıyor, yanılmış olabileceği gerçeğini hiç bir zaman göz ardı etmiyor.
kitabın henüz piyasaya çıkmadan koparmaya başladığı fırtınanın bir yerden sonra, fırtınayı koparanların kendisini reklam malzemesi yapma ihtiyacı mıdır diye sormadan edemiyorum.
zira grass'ın almış olduğu nobel ödülünü iadesinin talep edilmesi ne kadar doğru? netiecede ödül yazarın eserlerine verilmiştir (her ne kadar bu ödülü alan pek çok yazarın ardından politik kimliğinin bir önem taşıdğına dair mırılıtlar yükselse de).
en çok eleştirildiği konulardan biri de, neden bunca yıl suskun kaldığı. sebebi, ileri sürüldüğü üzre, gerçekten de kariyerine gölge düşürmek istememesi veya "soğanı soymak" adlı kitabına reklam malzemesi yapmak istediğinden olabilir. yazarın kendi, bu gerçeği hazmetmenin 60 yıl sürdüğünü ve ancak yazıya dökebilecek duruma geldiğini ileri sürse ve rivayetlere göre asıl sebebin ölümünden sonra ortaya çıkacak SS-Waffen gerçeğinin saptıralacağı korkusu olsa da gerçek anlamda sebebinin ne olduğu ne kadar önemli?
kendimi onun yerine koyuyorum ve böylesi bir geçmişi ne kadar açıklamak isteyeceğimi düşünüyorum. hangimiz 17 yaşında ve/veya öncesinde yaptığı hataları hatırlamak ve yeniden hesabını vermek ister ki?
itirafları ile kendisi arasına mesafe bıraktığını, üçüncü bir şahısdan bahseder gibi yazdığını ve böylece suçluluk duygusu ile kendi arasına da mesafe koymuş olduğunu dair kıyasıya eleştiriler de var, ancak ben, böylesi bir geçmişi kişinin ancak kendi ile arasına mesafe alarak ifade edebileceiğini düşünüyorum. öbür türlüsü, kendine acımya vardırmaz mı yazarını? ancak mesafe koyarak başka bir perspektiften bakabilme şansına erişilmez mi? bu perspektif objektivzm kazandırıyor mu yazısına o belki ayrıca sorgulanmalı, ama yazabilmek için dahi bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
ve ister geç olsun, ister reklam malzemesi, ben grass'a yine de hayranlık besliyorum. 80 küsür yaşını aşmış olduğu bir zamanda kaç kişi rahatını bozar da böylesi bir yüreklilik gösterebilir?
meraklısına başka yazılar:
the road from danzig
keşke daha evvel anlatsaydı
Günter Grass ve Anıları
grass'ın yazın dünyasındaki yeriyle ve bu yıl ders programıma almak istediğimden değil sadece, bu kitabıyla edebiyat dünyasını karıştırmış ve kendi hakkındaki tüm görüşleri topyekûn altüst etmiş olmasından da kaynaklanıyordu heyecanım.
gençliğini olağanca çıplaklığıyla ele alıyor ve Hitler gençlerinden biri olduğunu, hatta 17 yaşında ss sathında savaştığını bile itiraf ediyor bu kitabıyla.
dilindeki sarkazmın derecesi, kendisini yargıladığını zaten belirliyor ki, o da zaten bunu saklamıyor. her ne kadar gençliğin verdiği ateş, bir yerlere ait olma ihtiyacı ve bilgisizlik gibi gerekçelerini sıralasa da, dönüp tüm bu gerekçelerini alaşağı edip bunların bir özür olamayacağını da ifade ediyor ve bir anlamda başkalarından evvel kendini sorguluyor ve yargılıyor.
kuru itiraflar silsilesi de değil bunlar, yukarıda da söylediğim gibi, grass'ın alışkın olduğumuz sarkastik dilini bu sefer kendine döndürmüş olmasının ışığında anılarını zaman zaman soğan zarlarının arasından ince ince ayırarak dillendiriyor, zaman zaman da kehribarın içinde yıllandırarak tutmuş olduğu bir böceğe veya benzer bir canlıya benzeterek aktarıyor. bazen zorlanıyor anımsamakta, kehribarın ya da soğan zarlarının işe yaramazlığından dem vuruyor ve betimlediği anının belki de sonradan aklında o şekilde kalmış olabileceğinden dert yanıyor. anılarını ve itiraflarını bizlere ifade ederken iddialı davranmıyor, yanılmış olabileceği gerçeğini hiç bir zaman göz ardı etmiyor.
kitabın henüz piyasaya çıkmadan koparmaya başladığı fırtınanın bir yerden sonra, fırtınayı koparanların kendisini reklam malzemesi yapma ihtiyacı mıdır diye sormadan edemiyorum.
zira grass'ın almış olduğu nobel ödülünü iadesinin talep edilmesi ne kadar doğru? netiecede ödül yazarın eserlerine verilmiştir (her ne kadar bu ödülü alan pek çok yazarın ardından politik kimliğinin bir önem taşıdğına dair mırılıtlar yükselse de).
en çok eleştirildiği konulardan biri de, neden bunca yıl suskun kaldığı. sebebi, ileri sürüldüğü üzre, gerçekten de kariyerine gölge düşürmek istememesi veya "soğanı soymak" adlı kitabına reklam malzemesi yapmak istediğinden olabilir. yazarın kendi, bu gerçeği hazmetmenin 60 yıl sürdüğünü ve ancak yazıya dökebilecek duruma geldiğini ileri sürse ve rivayetlere göre asıl sebebin ölümünden sonra ortaya çıkacak SS-Waffen gerçeğinin saptıralacağı korkusu olsa da gerçek anlamda sebebinin ne olduğu ne kadar önemli?
kendimi onun yerine koyuyorum ve böylesi bir geçmişi ne kadar açıklamak isteyeceğimi düşünüyorum. hangimiz 17 yaşında ve/veya öncesinde yaptığı hataları hatırlamak ve yeniden hesabını vermek ister ki?
itirafları ile kendisi arasına mesafe bıraktığını, üçüncü bir şahısdan bahseder gibi yazdığını ve böylece suçluluk duygusu ile kendi arasına da mesafe koymuş olduğunu dair kıyasıya eleştiriler de var, ancak ben, böylesi bir geçmişi kişinin ancak kendi ile arasına mesafe alarak ifade edebileceiğini düşünüyorum. öbür türlüsü, kendine acımya vardırmaz mı yazarını? ancak mesafe koyarak başka bir perspektiften bakabilme şansına erişilmez mi? bu perspektif objektivzm kazandırıyor mu yazısına o belki ayrıca sorgulanmalı, ama yazabilmek için dahi bir gereklilik olduğunu düşünüyorum.
ve ister geç olsun, ister reklam malzemesi, ben grass'a yine de hayranlık besliyorum. 80 küsür yaşını aşmış olduğu bir zamanda kaç kişi rahatını bozar da böylesi bir yüreklilik gösterebilir?
meraklısına başka yazılar:
the road from danzig
keşke daha evvel anlatsaydı
Günter Grass ve Anıları
Yorumlar
grass'in itiraflarinin ölümü yakininda hissetmesinden olabilecegini ben de düsünüyorum.
Fakat kendini bu denli sorgulamasi ve yaptiklarindan duydugu huzursuzlugu ile yüzlesmesi etik olarak bircoguna örnek olmasini umabiliriz. üstelik nobel ödülü almis birinin bu konudaki etkisinin daha cok olabilecegini düsününce..
Not: merak ettim, biran önce kitabi okumam lazim:)
mzyyen